Datça
Kollarınızı iki yana açıp gökyüzünü kucaklayın; bir avcunuzda Ege’yi diğerinde Akdeniz’i bulacaksınız.
Ege ve Akdeniz’in, iki eşsiz denizin, birbirine tutkun iki sevgili misali el ele tutuştuğu bir belde, Datça… Nefes aldığınızı hissettirecek kadar temiz havası, balıklarını şnorkelsiz izleyebileceğiniz kadar berrak denizi, mücevher gibi parıldayan büyüklü küçüklü 52 koyu, tarihsel hazinesi Knidos Antik Kenti ve doğal lezzetleriyle Datça’da yeniden doğmuş gibi hissedeceksiniz. Yalnızca coğrafyasıyla değil; zeytini, zeytinyağı, balı, bademi ve Türkiye’nin en kaliteli butik (lagos, orfoz ve sinarit) balığıyla Datça’da doğanın ne denli bereketli olduğunun farkına varacaksınız. Ölmez ağacı zeytinin, bereketin simgesi narın gölgesinde, kekik kokan koylarda ruhunuzu arındıracaksınız.
Bir yeryüzü hazinesi olan Datça’nın, WWF (Dünya Doğayı Koruma Vakfı) tarafından acil olarak korunması gereken 100 yeryüzü noktasından biri olarak “Özel Çevre Koruma Bölgesi” statüsünde korumaya alınmış olduğunu biliyor muydunuz? Ünü sınırları aşıp uluslararası bir boyuta ulaşan Datça, bu övgüyü ve ilgiyi sonuna kadar hak ediyor. Yunan mitolojisinde “olağanüstü nitelikler taşıyan ülke” olarak tanımlanan Datça’nın tarihi ve kültürel zenginliği MÖ 2000’lere kadar uzanıyor. Karya, Dor, Lidya, Pers, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı medeniyetlerine evsahipliği yapmış olan bu tarihi belde; 235 km’lik sahil şeridi ve kendisini çevreleyen Simi, Rodos, Calki, Tilos ve Kos adalarıyla hem tarihin izini sürmek hem de doğanın kucağında huzur bulmak isteyenlere unutulmaz bir tatil yaşatıyor.
Datça’dan söz edip de Can Baba’dan (Yücel) söz etmemek olur mu hiç! “Mekanım Datça olsun” diyecek kadar çok sevmiş dünyaca ünlü şair Datça’yı; cennet saymış. Datça’da, Eski Datça’nın begonvillerle bezeli taş sokakları ve taş evlerinin arasında siz de cenneti hissedecek, bu şiir gibi ambiyansta mutluluğu ve romantizmi bir arada yaşayacaksınız.