WhatsApp
Telefon
Yol Tarifi

"SSS"

Datça yarımadasına ulaştığınız o kıvrımlı yollar Palamutbükü koyuna doğru devam eder.

Yine çam ormanlarının kokusu arasında devam eden yol, Palamutbükü koyuna geldiğinizde yerini bozkır dağlara bırakır.

Datça Reşadiye mahallesinden Knidos tabelasından sağa döndüğünüzde cennet koyun alır götürür sizi. Yaka köyüne ulaşır, Yaka Köy camiinden sola kıvrılırsınız.

Şanslıysanız, Şubat ayında gelenler görmüştür; yol üzeri beyaz gelin kış badem çiçekleri süsler yolculuğunuzu. Bir durup resim çektirmeden geçmek istemezsiniz.

Başladınız mı yokuştan aşağı sallanmaya bir kare fotoğraf daha almak istersiniz. İşte karşınızda Palamutbükü adası. Gördüğünüz manzara; kuş bakışı badem ağaçlı tarlaları, evleri, Datça’nın en uzun plajı ve adası.

Ege ile Akdeniz’in buluştuğu, Türkiye’nin en uç noktası olan Datça yarımadasının 2 km’lik en uzun sahil bandına sahip Palamutbükü koyu’dur.

Greenpeace tarafından her 5 yılda bir alınan toprak örnekleri sonucu en temiz sahil bandına sahip Datça yarımadası olsa da Palamutbükü denizi bu çanaktaki en temiz koy olarak bilinir. Uzun ve açık bir koy olması ve rahatsızlık vermeyen sürekli devam eden bir akıntı olması sebebiyle her daim temizliğini ve berraklığını korumaktadır.

2 km’lik sahil bandında 100’ün üzerinde işletmeye rastlayabilirsiniz. Konaklama yeri (otel, apart, pansiyon vb.), kafe, restoran, market, süper market, köy ürünleri ve daha bir çoğu.

Bunların içerinde de en şanslı plaja sahip olan Otel Mavi Beyaz’dır. Koyun en solunda, limandan ve teknelerden uzak olması en büyük şansıdır. Ve otelin özel arıtma sistemi olması plajının, denizin daha da temiz ve berrak olmasını sağlamaktadır. Bu nedenle her derler; “Otel Mavi Beyaz’ın denizine girmeden, denize girdim demeyeceksiniz.”

Yaka köy’e bağlı bu koy Çeşme köyle de iç içedir. Bir yanında Mesudiye komşu olurken, bir tarafında da Knidos yolu görünür.

Mesudiye’ye uzanan yolu üzeri birbirinden turkuaz, sizi içine alan koyları bulunur.

Zeytin ve badem yetiştirilen bu bölgede yerli halktan alacağınız yumurta, süt, peynir, badem, bal ve kekik de en doğal, organik ürünler olacaktır.

Doğası, denizi, yaz esintisi ile tatiliniz için seçeceğiniz, turkuazın binbir tonu ile cennetinin köşesi Palamutbükü koyu üstünde yer alan Yaka köy UKSA sanat merkezini de ziyaret etmeden gitmeyin deriz!

Palamutbükü Plajı ;

Berrak denizi ile Datça’nın en uzun sahillerinden biridir. Datça merkezine 19 kilometre uzaklıkta olan bu sahil tertemiz deniziyle son yıllarda her kesim tatilcinin yoğun ilgisiyle ve ziyaretçi sayısıyla her geçen sezon daha da çok artıyor. Bölgenin en uzun  plajı olmasıyla meşhur., Tam bir sahil kasabası olan Palamutbükü’nde manav, kasap, market ve liman olmasından dolayı da yoğun sezonda her türlü taleplere bile cevap verilebiliyor.

Sahil boyu uzanan tesis çeşitliliğiyle yeme-içme ihtiyaçlarınızı karşılamakta hiçbir sıkıntı çekmiyorsunuz.  Bölge badem ağaçlarının eşsiz güzelliği içinde bol oksijenli dönem dönem rüzgarlı. .Her bütçeye ve beklentiye cevap verebiliyor olması Palamutbükü’nü diğer plajlara göre ön plana çıkarıyor. Denizin 7-10 adımda derinleşebiliyor olması amatör yüzücüler için biraz sıkıntı yaratıyor gibi gözükse de keyiflice yüzebilirsiniz.  Ama yüzmeyi iyi biliyorsanız da  açık denizlere özgürce kulaç atmanın keyfini yaşarsınız. Çıplak gözle seyredilebilen denizin dibi, kum ve ince çakıldan oluştuğu için tatilcilere müthiş deneyimler kazandırıyor.

Datça bölgesinde özel plaj ve sahil olarak tercih edebileceğiniz en güzel plajların başında Palamutbükü gelir.

 

Mesudiye Ovabükü Plajı ;

Datça’nın Merkezine 16 km uzaklıkta.  Dağdan aşağı yol alırken muhteşem doğanın size verdiği havayı içinize çekiyor muhteşem manzara eşliğinde sahile iniyorsunuz. . İşletme sayısının daha az olmasından dolayı oldukça sakin bir koy.  Sessizliği daha çok tercih edenler için ideal.  Denizi bir kaç adımdan sonra derinleşiyor. Taşla karışık kum rahatlıkla çıplak ayakla yürüyebilirsiniz. Sayılı bir kaç restorant yöresel yemek ve zeytinyağlılar konusunda  iyi adresler var diyebiliriz.

Hayıtbükü Plajı;

Ovabükü plajına kıyasla hayıtbükü koyu daha küçük bir plajdır. Sığ, ince kumlu ve dalgasızdır. Özellikle denizi rüzgardan korunaklı olduğu için çocuklu ailelerin oldukça tercih ettiği bir plaj olmuştur. Daha küçük bir plaj olduğu için güneşlenme alanları tabiki daha kısıtlıdır.. Konaklama ve yeme içme konusunda alternatifler mevcuttur..

Kızılbük Plajı;

Datça koyları arasında, en bakir olanı., Kalabalıktan uzak sakinlik isteyenler için tam bir gizli cennet. Arkasını ormana dayamış oldukça berrak suyu ve az sayıda bungalow ve ağaç evlerin  yer aldığı ağaç altı gölgeliklerinde bulunan hamaklar da mis gibi deniz havasına  karşı miskinlik yapabileceğiniz tam bir sukunet adresi.

Gabaklar Kızılbük Koyu’na kendi aracınızla gitmeniz dışında, Hayıtbükü kadar dolmuş mevcut. Sonrası sahilden patika yoldan ancak yürüyerek ulaşırsınız.

Akçabük Koyu;

Ovabükü ve Palamutbükü arasında kalan mavi bayraklı bir plajdır. 2018’den bu yana 50 dönümlük bir arazinin kamp için temizlenmesiyle kamp severlerin memnuniyetle ziyaret ettiği bir konum haline getirildi. Kamp alanında çadır, bungalov, karavan, pansiyon küçükte bir mini market mevcut. Datça’nın en güzel plajlarından biri olan bu koyda günlük ziyaretçiler ile oldukça rağbet görüyor.  Doğayla bütünleşmek,  lüks ve gösterişten uzak, dalga sesleri arasında uyuduğunuz, gece boyu  yıldızları seyredeceğiniz, tatil sonu çok güzel anılar biriktireceğiniz bir lokasyon burası..

Şiir gibidir Datça. Ege ile Akdeniz’in birleştiği noktada güneşin batışına doğru uzanan, uzun bir yarımada.

Tatlı rüzgarı ile yel değirmenlerini heyecanlandıran, tertemiz havası ile enerjinizi arttıran, üzüm bağlarında gezindiğiniz, badem çiçeklerini resimlerinize konu edindiğiniz, yemişlerini lezzetle yediğiniz yerdir Datça.

M.Ö 2000’li yıllara dayanan yaşanmışlık alır götürür sizi tarihe. Eski sokaklarında gezinirken Datça’nın zaman ve mekan kavramınız yitip gider. Arnavut kaldırımlı dar sokakları sizi masal kitaplarında hissettirir.

Her köşesiyle sanat kokan bu yarımadada kurulmuştur UKKSA (Uluslar arası Knidos Kültür Sanat Akademisi)

Uluslar arası Knidos Kültür Sanat Akademisi; Datça Reşadiye mahallesinden Knidos tabelasına doğru dönüş yapıp, Yaka köyüne ulaştığınızda karşınıza çıkıyor.

Ulusal ve uluslar arası heykeltıraşların UKKSA atölyelerinde üretmiş oldukları sanat eserleri ile süslenmiştir UKKSA’nın huzur veren bahçesi.

Her sanatçıya ve sanat meraklısına ev sahipliği yapar akademi. Her yaş grubu için plastik sanatların her alanında özgün çalışma ortamı sunarken, eğitim olanakları da sağlamaktadır.

Kurucusu ve yönetim kurulu başkanı Nevzat Metin’in Bilim Sanat Yayınlarında yayınladığı Türkiye Plastik Sanatlarla ilgili kitaplarının bulunduğu ve arkeoloji, sanat tarihi, halk sanatları ve kültürü, antropoloji, edebiyatla ilgili kitapların yer aldığı keyifli ve bilgi dolu kütüphanesi bulunur.

Resim, heykel, seramik atölyelerine yer veren akademide aynı zamanda Misafir Ağırlama Programı ile konuk ettiği değerli sanatçıların ürettiği eserlerin satışı için showroom, amfi tiyatro, cafe, yemekhane ve misafirhane yer almaktadır.

Senede 50’ye yakın etkinliğin gerçekleştiği sanat akademisinde etkinlikler Şubat ayında Badem Çiçeği festivali ile başlayıp, Eylül sonuna kadar devam ediyor. Pandemi sürecinde ise etkinlikleri sağlık çerçevesi içerisinde aksatmadan devam ettiriyor.

Otel Mavi Beyaz’ın da sanata olan hassasiyeti akademinin ürünlerinden oluşturduğu eserleri otel bünyesinde sergilemesini sağlıyor.

Palamutbükü plajına inmeden ulaşabileceğiniz akademi ziyaretinizi tatil programınıza dahil edebilirsiniz.

Eminiz ki, 12 dönümlük arazi içerisinde doğanın huzuru ile buluşan sanat akademisi sanat ürünleri ve etkinlikleriyle sanat severlerin tatilini daha da renklendirecektir.

Kuzey yüzünü Ege denizinin sarmaladığı, Güney yüzünü ise Akdeniz’in ısıttığı, Gökova Körfezi’nin komşu olduğu Datça yarımadası.

Türkiye’nin en uç noktası. Yunan adalarına en yakın konumdadır.

Tarihçesi;

Kuruluşu M.Ö 2000’li yıllara cennetten bir köşe Datça yarımadası.

İlk Karyalıların keşfettiği bu güzel cennete sonrasında Dorlar yerleşir ve komşu adalar dahil kurdukları 6 şehrin merkezi Datça yarımadasında olan Knidos seçilir.

Knidos ilk önce Datça’nın şimdiki şehir merkezi olan İskele Mahallesi’nin 2km kuzey doğusunda Burgaz mevkiinde kurulur.

M.Ö 7. ve 6. yy’larda gelişip zenginleşen şehir M.Ö 546’da Lidya devletinden Pers egemenliğine geçer.

M.Ö 4. yy’da ticari nedenlerle Knidos şehri Ege ile Akdeniz’in kucaklaştığı, yarımadanın en uç kısmı; Tekir Burnu’na taşınır.

M.Ö. 3.yy’da Büyük İskender egemenliği, M.S.2. yy’da Roma İmparatorluğu hüküm sürerken, Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrılışı ile de Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu’na geçmiştir bu antik şehir.

Meydana gelen büyük depremler ve M.S.7.yy’da Arap istilaları sonucu büyük oranda tahrip olan kent terk edilir.

Menteşeoğulları Beyliği topraklarına dahil eder Datça yarımadasını. Geçen 2 yüzyılın ardından Osmanlı topraklarına geçen bölge 5 yüzyıl sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir parçası olmuştur.

1909’da Osmanlı Padişahı 5.Mehmet (Sultan Reşad) zamanında Datça ismi Reşadiye olarak değiştirilse de Türkiye Cumhuriyeti döneminde yeniden Datça olur.

Muğla ilinin incisi Marmaris’ten geçer yolunuz bu cennet köşeye gelmek için. Ege’nin o kıvrımlı dağ yollarından, oksijeni bol çam ormanları arasından geçersiniz. Balıkaşıran geçidini aşarsınız ve güneşin en güzel battığı Türkiye’nin en uç noktasına ulaşırsınız.

Köyleri, koyları, her köşesi cennet yarımada Emecik köyü ile başlar. Kızlan, Reşadiye, Hızırşah diye devam eder. Eski Datça ve Datça; merkez noktadır. Karaköy, Mesudiye, Sındı Köyü, Palamutbükü, Yakaköy, Cumalı, Çeşme Köy, Belen Köy, Yazı Köy ve en uç nokta Knidos antik şehri yer alır yarımadada.

Otel Mavi Beyaz’dan çıkıp, köy köy gezelim birlikte bir daha ki sefere. :)

Datça’yla özdeşleşen Can Yücel’i bir makalede anlatmak yetmezdi elbette.

Datça’yı onunla andığımız Can Yücel’in biraz da hayatından bahsedelim bu makalede;

21 Ağustos 1926 yılında, ikiz kız kardeşi Canan (Canan Yücel Eronat- Yazar – 1926-2013) ile birlikte, İstanbul’da dünyaya gelir Can Yücel.

Babasına hasret büyüyen Yücel, babasını görebilmek için sık sık hasta taklidi yapan bir çocuk olur.

“ Ben Hayatta En Çok Babamı Sevdim” mısralarıyla da bunu dile getirir.

Babası, Japonya açıklarında batan Ertuğrul Fırkateyni’nin kaptanı Ali Paşa’nın torunu, 1938-1945 yılları arasında Celal Bayar kabinesinde Milli Eğitim Bakanlığı görevi yapan Hasan Ali Yücel’dir. Entelektüel, çalışkan, devrimci ve idealist bir kişiliğe sahip; üniversiteler ve köy enstitüleri için çalışmalarda bulunan, edebiyat ve tercümanlığa büyük önem veren bir babaya hasret kalmak da oldukça anlaşılır değil mi?

Babasının tutkulu tercüme projesinin etkisinden olsa gerek; Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nde filoloji bölümüne kayıt yaptırır, Latince ve Yunanca okur. Sonrasında ise Cambridge’de devam eder tahsiline.

13 yaşında yazmaya başladığı şiirleri o İngiltere’deyken Bedri Rahminin kapak tasarımını yaptığı şiir kitabı yayınlanır. Ancak Bakanlığın olanaklarından faydalandığı düşülmemesi için babasının kitabın satışına izin vermemesi; Can Yücel’in 1950’de şiirlerini tekrar ele almasına ve Yazma ismiyle tekrar oluşturmasına neden olur.

Bir dönem dergi ve gazetelerde de yazarlığını sürmüştür.

Çeşitli elçiliklerde çevirmenlik, Londra BBC’nin Türkçe bölümünde spikerlik yapan Yücel askerliğini Kore’de gerçekleştirmiş, 1958’de ülkeye dönüş yapmıştır.

1956 yılında Güler Yücel ile evlenir, iki kızı (Güzel ve Su) ve bir oğlu dünyaya gelir (Hasan)

Yurda döndükten bir süre sonra turizmi ile gelişmiş güzel Ege’nin Bodrum ve Marmaris bölgelerinde turist rehberliği yapan Yücel, Bağımsız çevirmen ve şair olarak yaşamına İstanbul’da devam eder.

1962 yılında İngiltere’deyken, 1709 yılına ait, taş baskı, Latin harfleri ile yazılmış bir Türkçe dil bilgisi kitabı bulması, o dönemde büyük yankı uyandırırken, yurda döndüğünde Che Guevara ve Mao’dan yaptığı çeviriler sebebiyle 1971 ihtilali sırasında 15 yıl hapse mahkum edilir. 1974’deki af ile tekrar özgürlüğüne kavuşurken, siyasi görüşleri ve yorumları nedeniyle de eleştirilmeye ve yargılanmaya devam eder.

1996’da Emek Partisi kurucularından Can Yücel, 1999 seçimlerinde Özgürlük ve Dayanışma Partisi İzmir Milletvekili adayı olmuş, ancak aynı yıl 12 Ağustos 1999’da İzmir’de yaşamını yitirmiş, vasiyeti üzerine Datça’da defin edilmiştir.

Can Yücel’in vefatından sonra, Yücel’in kalemine, görüşlerine, diline uygun olmayan, onu gerçeğiyle yansıtmayan 50’ye yakın sahte şiir metinleri ortaya çıkması eşi Güler Yücel ve ailesini oldukça üzmüştür.

“Beni kuzum Datça’ya gömün

Geçin Ankara’yı İstanbul’u!

Oralar ağzına kadar dolu

Dediğim gibi beni Datça’ya gömün

Şu deniz gören mezarlığın orda,

Gömü sanıp deşerlerse karışmam ama!

                                                            Can Yücel

 

Bu şiiriyle Otel Mavi Beyaz’ın duvarını süsleyen, her ziyaretçinin fotoğraf anılarında yer alan, Can Yücel Datça aşığıdır. Ömrünün son yıllarını havası, suyu şifalı, huzuru bol Datça yarımadasında geçirmeyi tercih etmiş. Tıpkı Strabon’un sözüne kulak verir gibi; “Tanrı yarattığı kulunun uzun ömürlü olmasını isterse Datça yarımadasına bırakır.” Ve “Vasiyet” şiirinde istediği gibi sonsuza dek bu güzellikte kalmayı istemiştir.

Her yörenin özdeşleştiği bazı güzellikler ve özellikler vardır. Can Yücel’de insanıyla, doğasıyla sevdiği, şiirlerine konu ettiği Datça ile özdeşleşmiş değerli bir yazar ve şairdir.

13 yaşından beri yazdığı şiirlerle birçok edebi eser bırakan, aynı zamanda siyasal konularda da ürün veren, William Shakespeare, Federico Garcia Lorca gibi büyük yazarların eserlerini Türkçe’ye kazandıran Can Yücel; eserlerinde duyarlılığın ağır bastığı yalın dili ile dikkat çekmiştir.

Doğaya olan sevgisini en yalın hali ile aktarırken, hayata ve insanlığa dair düşüncelerini de eğilip bükülmeden dobra dobra söyleyen  muhalif bir şair olarak bilinir.

Datça’ya uğradığınızda en merak edilen, son zamanların en trend ziyaret noktası haline gelen Eski Datça’yı görmeden geçmek istemeyeceksiniz.

Çiçeklerle bezeli, Arnavut kaldırımından oluşan kıvrımlı dar sokaklarında gezinirken, örme taş duvarları ile yapılmış, beyaz, mor, fuşya begonvillerin taçlandırdığı, renkli sokak kapılarına sahip Eski Datça evlerini göreceksiniz.

Son yıllarında Eski Datça’yı ve hemen girişinde yer alan muhtar Orhan Baba’nın kahvesini kendine mesken edinen Can Yücel’in evi de buradadır. 2 göz bir odada şiirlerini ürettiği evi şu an ailesine ait özel bir mülktür.

12 Ağustos 1999’da Datça’da vefat eden, şairin kütüphanesi ailesi tarafından her ölüm yıldönümünde ziyarete açılmaktaydı. Ancak 2011 yılında mezarının saldırıya uğrayıp, mezar taşının kırılması sonrası bu kararlarından vazgeçmişlerdir. Ne üzücü ki bu nedenle; şiirleri ile duygularımızı dile getiren, dizelerine şarkılar uyarlanan, ölümsüz eserlerini yarattığı evini ziyaret etme şansımız kalmamıştır.

Şuan mevcut olan anıt mezarı heykeltıraş Mehmet Aksoy eseridir. Yeni doğan bebeğin hayat ile olan bağlantısını tasvir eden mezar taşını görmenizi tavsiye ederiz. Ve üzerinde yer alan, bizlere de son vasiyeti olan “Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi” mısralarını.

Palamutbükü Plajı;

Berrak denizi ile Datça’nın en uzun sahillerinden biridir. Datça merkezine 19 kilometre uzaklıkta olan bu sahil tertemiz deniziyle son yıllarda her kesim tatilcinin yoğun ilgisiyle ve ziyaretçi sayısıyla her geçen sezon daha da çok artıyor. Bölgenin en uzun  plajı olmasıyla meşhur., Tam bir sahil kasabası olan Palamutbükü’nde manav, kasap, market ve liman olmasından dolayı da yoğun sezonda her türlü taleplere bile cevap verilebiliyor.

Sahil boyu uzanan tesis çeşitliliğiyle yeme-içme ihtiyaçlarınızı karşılamakta hiçbir sıkıntı çekmiyorsunuz.  Bölge badem ağaçlarının eşsiz güzelliği içinde bol oksijenli dönem dönem rüzgarlı. .Her bütçeye ve beklentiye cevap verebiliyor olması Palamutbükü’nü diğer plajlara göre ön plana çıkarıyor. Denizin 7-10 adımda derinleşebiliyor olması amatör yüzücüler için biraz sıkıntı yaratıyor gibi gözükse de keyiflice yüzebilirsiniz.  Ama yüzmeyi iyi biliyorsanız da  açık denizlere özgürce kulaç atmanın keyfini yaşarsınız. Çıplak gözle seyredilebilen denizin dibi, kum ve ince çakıldan oluştuğu için tatilcilere müthiş deneyimler kazandırıyor.

Datça bölgesinde özel plaj ve sahil olarak tercih edebileceğiniz en güzel plajların başında Palamutbükü gelir.

 

Mesudiye Ovabükü Plajı ;

Datça’nın Merkezine 16 km uzaklıkta.  Dağdan aşağı yol alırken muhteşem doğanın size verdiği havayı içinize çekiyor muhteşem manzara eşliğinde sahile iniyorsunuz. . İşletme sayısının daha az olmasından dolayı oldukça sakin bir koy.  Sessizliği daha çok tercih edenler için ideal.  Denizi bir kaç adımdan sonra derinleşiyor. Taşla karışık kum rahatlıkla çıplak ayakla yürüyebilirsiniz. Sayılı bir kaç restorant yöresel yemek ve zeytinyağlılar konusunda  iyi adresler var diyebiliriz.

Hayıtbükü Plajı;

Ovabükü plajına kıyasla hayıtbükü koyu daha küçük bir plajdır. Sığ, ince kumlu ve dalgasızdır. Özellikle denizi rüzgardan korunaklı olduğu için çocuklu ailelerin oldukça tercih ettiği bir plaj olmuştur. Daha küçük bir plaj olduğu için güneşlenme alanları tabiki daha kısıtlıdır.. Konaklama ve yeme içme konusunda alternatifler mevcuttur..

Kızılbük Plajı;

Datça koyları arasında, en bakir olanı., Kalabalıktan uzak sakinlik isteyenler için tam bir gizli cennet. Arkasını ormana dayamış oldukça berrak suyu ve az sayıda bungalow ve ağaç evlerin  yer aldığı ağaç altı gölgeliklerinde bulunan hamaklar da mis gibi deniz havasına  karşı miskinlik yapabileceğiniz tam bir sukunet adresi.

Gabaklar Kızılbük Koyu’na kendi aracınızla gitmeniz dışında, Hayıtbükü kadar dolmuş mevcut. Sonrası sahilden patika yoldan ancak yürüyerek ulaşırsınız.

Akçabük Koyu;

Ovabükü ve Palamutbükü arasında kalan mavi bayraklı bir plajdır. 2018’den bu yana 50 dönümlük bir arazinin kamp için temizlenmesiyle kamp severlerin memnuniyetle ziyaret ettiği bir konum haline getirildi. Kamp alanında çadır, bungalov, karavan, pansiyon küçükte bir mini market mevcut. Datça’nın en güzel plajlarından biri olan bu koyda günlük ziyaretçiler ile oldukça rağbet görüyor.  Doğayla bütünleşmek,  lüks ve gösterişten uzak, dalga sesleri arasında uyuduğunuz, gece boyu  yıldızları seyredeceğiniz, tatil sonu çok güzel anılar biriktireceğiniz bir lokasyon burası..

Doğal güzelliklerin ve eşsiz renklerin harmanlandığı, Muğla’nın küçük cenneti Datça Yarımadası… Artık Datça eskiye nazaran her tatil sezonunda tatil severlerin daha çok rağbet gösterdiği bir konum haline geldi. Her keseye hitap eden bir tatil beldesi olması da Datça’yı daha cazip kılıyor. 

Datça’ya ulaşım ile ilgili sizlere birkaç alternatiften bahsetmek gerekirse; 

Datça’ya yakın iki hava alanı vardır: Milas ve Dalaman. Eğer Datça bölgesine havayolu ile gelmek isterseniz en cazip havaalanı Dalaman’dır.  Havaalanından Datça merkezine 2 buçuk saatlik bir araba yolculuğu ile ulaşabilirsiniz. Eğer araba kiralamadıysanız ya da arabayla gelmiyorsanız, düzenli olarak kalkan shuttlelardan (servis – transfer hizmetleri) yararlanabilirsiniz.

Bir diğer alternatif ise Bodrum Milas Havaalanı’dır. Aracı olmayan veya araçsız gelmek isteyenler için havalimanından araç kiralamakta mümkün. Bodrum Limanından Datça Karaköy Limanına kalkan feribotları da tercih edebilirsiniz. Arabalı feribot seferleri için uçuş saat ve planlamalarınızı sefer saatlerine göre yapmanızda fayda var. 

Bodrum Limanından kalkan feribotlar ile Datça Karaköy Limanına yaklaşık 1 saat 45 dakika süren bir yolculukla ulaşabilirsiniz. Feribota sınırlı sayıda araç alınması nedeniyle önceden rezervasyon yapmanızı öneririz. 

Datça yarımadasını araç ile gezmeyi düşünürseniz bir uçtan diğer uca 1 saatte ulaşabilirsiniz. Palamutbükü’ne, Knidos Antik Kentine gelmek için alternatif iki yolunuz bulunmaktadır. Birinci seçenek Mesudiye tabelasından ayrıldığınız zaman sahil yolunu kullanarak Palamutbükü’ne ulaşırsınız. Bu yol ayrıca muhteşem seyir terasları ile yolculuğunuza enerji katacaktır. Bir diğer ve daha çok tercih edilen alternatif ise küçük köylerin içlerinden geçerek, bölgenin geleneksel havasını soluyarak ulaşım sağlamaktır. 

Bölgemizde gezip görülmesi gereken özellikle Eski Datça gibi birçok mistik köy vardır. Yüzmeye doyamayacağınız birçok plaj ve bakir koy mevcuttur. Ayrıca tatil planlamanızın uzun soluklu olmasını öneririz. Tecrübelerimize göre bu güzellikleri yaşamanız ve güzel anılar biriktirmeniz için birkaç gün size yetmeyecektir. 

Bölgemiz konaklama alternatifleri yönünden oldukça zengindir. Tatilinizin daha da keyiflenmesi, tatilinizi samimi bir ortamda geçirmeniz en büyük arzumuzdur. Biz Otel Mavi Beyaz ailesi olarak tüm personelimiz ile üst düzey bir kalitede hizmet verebilmek için şimdiden hazırlıklarımıza başladık.  Palamutbükü 2km uzunluğunda temiz ve sakin bir sahildir.  Tatil hikayeleriniz daha otele yolunda başlar. Yol üstünde köylülerin kurduğu küçük tezgahlarda kekik, badem, bal gibi doğal ürünleri bulabilirsiniz. 

Tatilinizi birlikte güzelleştirebilmek ve daha da keyif almanızı sağlamak adına sizleri Datça’da bekliyor olacağız. 

Datça tatili, alabildiğine masmavi bir deniz ve yemyeşil bir doğanın içinde huzuru koklamak demek… Tipik tatil yörelerinin gürültülü eğlencesi ve keşmekeşini bir kenara bırakıp yeryüzündeki cenneti görmek isteyenler Datça’da tatil fikrinin peşinden gidiyor. İşte Datça’da tatil yapmanız için 4 neden…

DATÇA HALA BAKİR, SAKİN VE GÜZEL

1970’li yıllara kadar Datça Yarımadası’na sadece deniz yoluyla ulaşılıyordu. Türkiye’de karayollarının gelişmesiyle ulaşım imkanları gelişti; bu durum Datça tatilinin yolunu açtı. Ulaşımın belli bir zamana kadar elverişli olmaması; Datça’nın, Ege’nin diğer tatil beldelerine göre bakir, sakin ve huzurlu kalmasını sağladı.

EGE’NİN EN GÜZEL KOYLARI DATÇA’DA

Palamutbükü, Hayıtbükü, Ovabükü, Kızılbük; sadece Türkiye’de değil dünyada da parmakla gösterilen koylardan… Datça’nın koylarını ziyaret edenler, mavinin en güzel tonlarına karışan incecik beyaz kumları görünce adeta büyüleniyor. Datça’da tatil yapanların uğrak noktaları olan bu koylar, yaz-kış güzelliğini koruyor. Koyların yanı sıra kekik ve adaçayı kokan, begonvillerin süslediği taş evler ve daracık taş sokakların bulunduğu köyler; Datça’da enfes bir tatil için ziyaretçilere çağrıda bulunuyor.

ÜÇ B’NİN LEZZET KENTİ: BAL, BADEM, BALIK…

Datça’nın sadece denizi ve kumu değil, havası da şifalı… Bitki örtüsünün bakirliği, bölgede oldukça doğal ve kendine özgü besin kaynakları yaratmış. Şifalı otlar ve taze bitkilerle yapılan yemek ve mezeler akşam sofralarını; evaiçeşit meyve sebzelerle hazırlanan reçel ve marmelatlar mükellef kahvaltıları süslüyor. Doğa ve şifa, Datça’da tatil yapmak için başlı başına bir neden. Datça özellikle bal, badem ve balık konusunda iddialı… Datça’da tatil yapanlar, bol oksijenin açtığı iştahlarıyla balın, balığın ve bademin en lezzetlisinin ve tazesinin tadına varıyor. Hele ki Datça hurması, beldeye özgü endemik tatlardan biri… Kekik, adaçayı ve badem çiçeklerinin rayihası, Datça’nın insanın ömrüne ömür katan havasını nota nota güzelleştiriyor.

TARİHİN İZİNİ SÜRMEK İSTEYENLER İÇİN KNİDOS

Datça tatilini bir de tarihsel mirasla zenginleştirmek isteyenler Knidos Antik Kenti’nin yolunu tutuyor. Knidos Antik Kenti, özellikle kültür tatilinin peşinde olanların es geçemeyeceği bir yer. Antik kent, tatilcileri mıknatıs gibi kendine çekiyor. Büyük ve küçük iki amfi tiyatro, akropol, odeon, Dionysos Tapınağı, İyon büstleri ve Korint Tapınağı; Knidos Antik Kenti’nde, bin yıllık görkemli bir tarihin bekçiliğini yapıyor. Knidos Antik Kenti’ne yapacağınız ziyaret ile Datça tatilini bir kültür turuna dönüştürebilirsiniz.

Datça’nın tarihsel hazinesi Knidos Antik Kenti… “Datça’ya gidip de Knidos’a uğramamak olmaz” diyenlerdenseniz Knidos nerede ve Knidos’a nasıl gidilir sorularının yanıtlarını bu yazıda bulabilirsiniz.

Datça’ya adım atanlar mavinin ve yeşilin sarhoşu oluyor. Tarih tutkunu tatilciler ise Datça’yı gezdikten sonra, Knidos nerede diyerek yollara düşüyor. Knidos’a nasıl gidilir sorusunun cevabı ise oldukça basit. Knidos,Datça’nın en batısında, Tekirburnu mevkiinde, merkeze 35 kilometre uzaklıkta yer alıyor. Antik kentin, Marmaris’le arasında 110 kilometre bulunuyor.

Datça merkezden kalkan minibüsler, Knidos neredeve Knidos’a nasıl gidilir diye soranlar için pratik bir çözüm sunuyor. Merkezden belli saat aralıklarıyla devamlı olarak minibüs bulabilirsiniz. Aracınız varsa Knidos’a gitmek çok daha kolay. Ayrıca rent a car’lardan kiralayacağınız bir araçla hem yolun hem de yolculuğun keyfini sürebilirsiniz. Telefonunuzun GPS özelliğini kullanarak Knidos’a rahatlıkla ulaşabilirsiniz. Geleneksel yöntemlerle yolunu bulmak isteyenler için tarif de verelim. Datça yolu üzerinde, Dörtyol denilen mevkiideki sapakta yol ikiye ayrılıyor; Knidos’u gösteren tabelaları takip etmeniz yeterli… Ayrıca Datça’dan Knidos’a deniz taksi ile gitmek de şahane bir alternatif. Knidos nerede ve Knidos’a nasıl gidilir sorularının cevabı bu kadar basit.

Gelelim Knidos’un güzelliklerine… Bir antik kent düşünün ki deniz ve doğa, binlerce yıl öncesinin fikir ve estetiğine dair kalıntıları kucaklamış olsun. Çağlar öncesinden bugüne miras kalmış olan bu antik kent, Datça’nın gözbebeği niteliğinde. Burası sadece tapınak ve tiyatrolardan ibaret antik bir platform değil; aynı zamanda döneminin en önemli liman kentlerinden biri… Çünkü Knidos, Ege ve Akdeniz’in birleştiği noktada yer alıyor. Datça’ya yolu düşen hemen herkesin görmek için can attığı bu antik kentte biri 5 bin, diğeri 20 bin kişi kapasiteli iki antik tiyatro bulunuyor. Knidos; insanoğlunun ve uygarlığın tarihi, sanat tarihi ve dönemin yaşam tarzı açısından pek çok ipucu içeren, düşündürücü kalıntılara ev sahipliği yapıyor.

Knidos’ta yüzyıllar boyunca birbirinin mirasını devralmış medeniyetlerin izlerini rahatlıkla sürebilirsiniz. Knidos, Datça’nın ev sahipliği yaptığı Karyalıların en önemli antik kentiydi. Akropolis, “Odeon” olarak adlandırılan konser salonu, küçük ve büyük iki amfi tiyatro, tiyatroların yanı başında yer alan Dionysos Tapınağı, İyon büstleri ve Korint Tapınağı; Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerinin izlerini taşıyan Knidos’un en önemli kalıntıları. Arkeolojik çalışmalar sonucu gün yüzüne çıkarılan kalıntılar ve elde edilen bulgular kanıtlıyor ki Knidos, bilim ve sanat konusunda döneminin en gelişmiş kentlerden biri.

Datça yarımadasının geçmişi, şehrin ilk temelleri, antik şehir Knidos’un 4000 yıl önceye dayanan bir şarap tarihi vardır. O günlerden günümüze gelir şarap lezzeti. Hele de böylesi aşk dolu görkemli manzaralar olunca!

Bir hoş olur gün batımları. Yerli üzümlerinden yapılmış yerli tatlarla mayhoşlanır ağız tatları.

Buna rağmen çok sayıda üzüm bağı ve şarap üretim yerine rastlamak zordur Datça yarımadasında. En bilindik Datça Şarapçılık Vineyard ve Knidos Şarapçılık’tır bu bölgede. Üzüm bağlarını gezebildiğiniz, tadım menüsüne erişebildiğiniz ve de sevdiklerinizle keyifli içiminize bar veya kafelerinde devam edebildiğiniz yerler.

Değirmenaltı mevkine gelince yolun sağ tarafında, tepede kalan, artık kullanılmayan, tarihi değirmenler dikkatinizi çekecek; bunların tam karşısında yepyeni bir değirmen ve çevresine inşa edilmiş binalar göreceksiniz. İşte burası Datça Şarapçılık.

Reşadiye mahallesine doğru devam ettiğinizde ise anayola paralel sağ iç yolda Knidos Şarapçılığa düşecek yolunuz.

Datça’nın şarapçılığa el veren, klasik Akdeniz ikliminden farklı tarafı bol rüzgarı ve düşük nemli yapısı. Rüzgar, güneşin batışıyla beraber serinlik sağlıyor ve gece-gündüz arasındaki sıcaklık farkını artırarak üzümlerin çok yönlü bir şekilde gelişimine olanak veriyor. Düşük nem nedeniyle de aşırı sulamaya ihtiyaç duymayan asmalar derinlere kök salabiliyor.

Ve bölgede farklı tatlarda fermante edilmiş, çeşitli yerli üretim şaraplar bulabiliyor olacaksınız. Bu yöresel ve özel tatların uygun fiyatlarda olması da şarap sever sevdiklerinize Datça’ya özgü hediye seçeneği oluşturacaktır.

“Dadını Dadan Bilir” sloganıyla raflarda yer alan Datça gazozunu hiç denediniz mi?

Marmaris bölgesinde yerel lezzetlerin en meşhuru olarak dikkat çeken ve tüm Türkiye’ye yayılan badem gazozunu Datça’ya gelip asıl yerinde içmeden gitmek olmazdı.

Datça gazozu olarak bilinse de aslında Datça Badem Gazozu’dur.

En kaliteli, lezzetli, güzel bademlerden seçilerek üretilir Datça Badem Gazozu. Üretiminde özellikle Datça bölgesinde yetişen bademler tercih edilir. Acı badem ve bal aromalı bu lezzette genellikle çam balı kullanılmaktadır. Yerel üretim olan gazoz E vitamini bakımından da oldukça zengin badem içeriği nedeniyle daha sağlıklı bir içecek olarak tercih ediliyor.

Her birimizin çocukluğundan unutamadığı o gazoz tatlarını hatırlarsak; Datça Badem Gazozu da çocukluğumuzdaki aynı tadı ve neşeyi tekrar bizlere yaşatıyor.

Kendine has badem kokusu ve aroması ile de doğanın kucağı Datça’da olduğunuzu hissettiriyor.

Tatile gidip de yöresel tatlardan tatmadan dönmek hiç olmaz. Hatta en sevdiklerimize tattırmak isteriz aynı özel ve özgün lezzetleri. Yanımıza alır götürür, hediye ederiz. Bölgenin en meşhur tatları arasında yer alan Datça Badem Gazozu’nu da tercihleriniz arasına koyabilirsiniz. Özellikle de acıbadem seven sevdikleriniz var ise.

Yaz sıcaklarında tatil için Türkiye’nin en trend tatil noktalarından biri olan Datça’yı tercih ettiyseniz, özelliklede denizin en berrak ve en temiz noktasına sahip Otel Mavi Beyaz plajını seçtiyseniz, serinlemek için mutlaka Datça Badem Gazozu içeceğini denemelisiniz. “Dadını dadan bilir” :) 

Balın ne kadar değerli bir ürün olduğunu biliriz. Sağlık açısından sunduğu faydalarını göz ardı edemezken, arıların mucizevi derecede özen ve düzenle yaptıklarına hayranlık duyarız. Özellikle de oluşturdukları petekleri gördüğümüz zaman.

Datça yarımadası halkı da gelir kaynağının önemli bir bölümünü bademden sonra arıcılık ile sağlıyor.

Bal üretiminin ne kadar önemli, değerli ve zahmetli olduğunu arıcıların kovanlarını mevsimine ve hava şartlarına göre bölge bölge gezdirmelerinden anlıyoruz. Çiçek ve hava durumuna göre kuytu, korunaklı, rüzgarın fazla olmadığı, havadar, aydınlık yerlere taşınan bu kovanların eskiden sepet gibi örülerek yapılan, dış yüzeyi tezekle sıvanan, ancak eşeklerle taşınabilen kara kovan olduğunu biliyor muydunuz? Ve de böceklerden koruduğunu.

Datça iklim ve doğal özellikleri ile arıcılık için oldukça uygun bir bölge olup yılın değişik dönemlerinde değişik tatlarda bal alma imkanı bulunuyor. Akdeniz ikliminin yaşandığı Datça’nın güzel doğasında, her mevsim farklı yeşeren ağaçlar, çiçekler, arıların peteklerinde hazırladığı polenlerle farklı lezzette bal sunuyor.

Ege dağlarında yetişen, Ekim ayında yabani harıplardan Harıp Balı elde edilirken, sonrasında doğayı kaplayan piren çiçeklerinden Piren Balı elde ediliyor. Mayıs ayında ise Sandal, Pinar ve Çiçek Balı alınırken, Haziran sonunda Kekik Balı, Ağustos’ta Diken Balı oluyor. Eylül ise Çam Balı zamanıdır.

Kekik Balı Datça bölgesinin en kıymetli balıdır. Hem gelir, hem de lezzet açısından. Datça’da yetişen Kekik zamanı başka bir çiçek olmadığından; o dönemde oluşan bal en saf bal olarak biliniyor. Lezzeti ve aroması da başka bir çiçek ile karışmadığından kendini daha özel kılıyor.

Her ne kadar arılar tüketiminden fazla bal üreten canlılar olsa da günümüzde daha fazla bal elde etmek için; arılara verilen şerbetin miktarı bazı arıcılar tarafından arttırılıyor.

Orijinal bir balın içinizi yakmadan, bir kaşık aldığınızda yumuşacık ilaç gibi aktığını hisseder ve kaşık kaşık yemeğe devam edersiniz.

Otel Mavi Beyaz misafirlerinin de her kahvaltıdan sonra sorduğu ilk soru; bu orijinal balların adresi oluyor :)

Pek kar görmeyen ılıman Akdeniz iklimi, aniden çiçek açan, baharın gelişini müjdeleyen badem ağaçları ile birden bire bembeyaz kesilir.

Datça yarımadasının en kıymetlisi olarak bilinir. Yerel halk tarafından badem değil, payam olarak isimlendirilir.

Türkiye’de badem üretiminin %10’luk kısmını oluşturan Datça bademleri, dünyada ise en iyi badem kategorisinde 3. sırada yer alır.

Datça bölgesinin en önemli geçim kaynağı olan badem; şairlere ilham olmuş, efsanelere konu olmuş ve adına festivaller düzenlenmiş, şarkılar söylenmiştir.

“Japonya’nın Sakura çiçekleri varsa bizim de badem çiçeklerimiz var” sloganı ile ilki Şubat 2018’de gerçekleştirilen Badem Çiçeği Festivali’ne Datça Cumhuriyet Meydanı ve Palamutbükü Otel Mavi Beyaz ev sahipliği yaparken, bu yıl pandemi önlemleri nedeniyle ne yazık ki festival gerçekleştirilemedi.

Ancak Datça’nın sembolü haline gelmiş bu güzelliği bilen Datça aşıkları, yine her yıl olduğu gibi Şubat ayında da gelin gibi bembeyaz çiçekleriyle süslü badem ağaçlarını görmek için Datça yarımadasını ziyaret etti. Köy yolları üzerinde tarlalar dolusu, hemen hemen her yerde karşımıza çıkan badem ağaçları gelen baharla birlikte içimizi canlandırıyor.

Datça’yı bademde üstün kılan tamamen yöreye özgü 82 tür badem yetiştirilmesidir. Bu türler arasında en önemli ve bilinenleri ise Nurlu Badem, Ak Badem ve Sıralı Bademdir.

Palamutbükü sahilindeki Ilgın ağaçlarının altında bahar güneşinin serinliğini yaşarken Palamutbükü muhtarından bademlerin isimlerinin nereden geldiğini öğreniyoruz; en bilindik, en iri, açık kahvelikte, tatlı ve en çok tercih edilen Nurlu badem, 1950’lerde Nurlu ailesinin (Mustafa Yılmaz ve ailesinin lakabıdır.) bahçesinde kayaların arasında kendiliğinden yetişmiş. Öğreniyoruz ki her kimin bahçesinde badem ağacı var ise ağaç o ailenin adını alıyormuş. Her ağaç Nurlu bademden aşılansa da farklı cins ve tatta yetişiyormuş.

Bu inanılmaz lezzet ve besin kaynağı birçok gıda ürününde de kullanılıyor. Datça’ya geldiğinizde bademin birçok türü ile karşılaşıyor olacaksınız; Badem ezmesi, helvası, lokumu, baklavası, böreği, bademli mezeleri ve yemekleri, Badem sütü – kahvesi, Ballı Bademi ve de dondurması Datça’da olduğunuzu anımsatacak ve damağınızda kalacak tatlardır.

“Bademi ister balla karıştırın Bal-Badem yapın, ister tereyağı ile kavurup balık üstüne yakıştırın.”

Bir çoğumuzun ilgi alanıdır balıkçılık. Bazılarımızın boş zamanlarını değerlendirdiği bir hobi iken, bazılarımız da geçimini balıkçılıktan sağlamakta. Güzel vatanımızın 3 tarafının denizlerle çevrili olması da Türkiye’yi balıkçılık açısından oldukça zengin bir bölge haline getiriyor.

Peki ya Datça?

Ege ve Akdeniz’in maviliğinin kucaklaştığı sahil kıyı şerinde bulunan, Türkiye’nin tam uç noktasında yer alan Datça’da balıkçılık nasıl?

Öncelikle doğası, suyu, havası, jeolojik yapısı, yeraltı doğal kaynakları ve de MÖ 2000’li yıllara dayanan antik çağlara dair tarihi mirası ile Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF) tarafından koruma altına alınan dünyada ilk 100 noktadan bir tanesi Datça yarımadası.

Ayrıca Green Peace Ege ve Akdeniz çanağında her 5 milde bir almış olduğu çamur örnekleri sonucunda da en temiz kıyı bölgesi olarak Datça’yı belirlemiştir. Datça yarımadasının en temiz koyuda Palamutbükü olarak biliniyor.

Bu kadar temiz bir denize sahipken, bölgenin balıkçılarıyla yaptığımız sohbette; bölgedeki balıkçılığın çok getirisi olmadığını öğrendik. Sebebi de elbette denizin bu denli temiz olması imiş :)

Biliriz ki bir çok türden balık avlama teknikleri vardır. Datça yarımadasında, Palamutbükü çevresinde de en yaygın zıpkın kullanımı ve sığı yerlerde gerçekleştirilen dip balıkçılık olduğunu öğreniyoruz. Barakete halk diliyle de parakete, sırtı bir diğer uyguladıkları yöntemlerdir.

Minik ama manzarası ile uçsuz bucaksızmış hissiyatı veren, beyaz ve ovalimsi karakteristik çakıl taşlarına sahip uzun plajı olan, huzur dolu bu sahil kasabası yine kendi gibi minik, şirin mi şirin, sakin ve huzur dolu yaklaşık 60 tekneye sığınak olabilecek bir limana sahip.

Senelerin balıkçısı Palamutbük’lü Rasim amcaya soruyoruz; “saat kaçta çıkıyorsun balığa? diye.”

Güneşin batışından doğumuna hareket ettiklerini ve bu süreçte balık avlanabildiğini söylüyor.

Ama diyor ki; “karanlık olması şart! Bak fener gibi her yeri aydınlatan dolunayda bu sabah hasatımız az.”

Ve barbun balığı için kullandıkları ağı örmeye devam ediyor rengarenk ağlar içinde.

Genellikle kı­yı­dan tuttukları kıyı ba­lık­la­rı pek büyük ol­mu­yorken, büyük balıklar için açıklara seyir ediyorlar. Datça’lıların en sevdiği Kara Sokkan, Barbun, Yazılı Palamut, Tombik, Lopa, Kel Mercan, Lambuka (Lamburta) başlıca avladıkları balıklar oluyor. En güzel, en taze kalamarın da Palamutbükü koyundan çıktığını öğreniyoruz.

Rasim amca gibi yerel balıkçıların yanı sıra, Otel Mavi Beyaz’da da ağırlıyor olduğumuz dünya gezgini ödüllü balıkçılarından da keşfetmiş oldukları büyüleyici Palamutbükü sualtı dünyasına dair birkaç tüyo alıyoruz. Ayrıca Datça yarımadasının, Palamutbükü serin sularının ödüllü balıkçılar ve de yelkenliler arasında en trend uğrak noktalarından biri olduğu bilgisini alıyoruz.

Günün içinizi, ruhunuzu, teninizi ısıtan güneşinin görkemli batışından sonra uğurluyoruz Rasim amca ve diğerlerini o huzurlu Palamutbükü limanından ve “Rast gele” diyoruz tüm balıkçılara.

Karyalılar, Dorlar ve Lidyalıların çağlar öncesinde mesken tuttuğu Datça, sükunetini bozdu ve Ege aşıklarının gözdesi haline geldi. Dağları, ovaları, koyları ve kıyılarıyla ziyaretçilerine adeta bir huzur şöleni yaşatan Datça, gezip görmek için tatilcilere pek çok alternatif sunuyor. Datça otelleri bu güzel ilçenin tadını çıkarmak isteyenleri bekliyor.

Badem, bal ve balık memleketi Datça, düşük nem seviyesi ile yazın en sıcak günlerinde bile sakinlerini bunaltmıyor. Temiz havası, enfes koyları ve zengin bitki örtüsüyle bu eşsiz belde, her bütçeye uygun otelleriyle de turistlerin rağbet gösterdiği yerlerden…

Güzeller güzeli bir yarımada olan Datça’ya 1970’li yıllara kadar ulaşım ancak deniz yoluyla yapılıyordu. Bu nedenle Datça; Bodrum, Fethiye, Marmaris gibi ilçelere göre oldukça bakir kaldı. Sonraları bölgeye ulaşım imkanları da artırıldı. Ulaşımın gelişmesi ile birlikte Datça, tarımın yanı sıra turizmle de ekonomik olarak gelişmeye başladı. Konaklama tesisleri inşa edildi. Ayrıca eski evler de restorasyondan geçirilerek Datça otelleri arasındaki yerini alıp turizme hizmet etmeye başladı.

Mavi bayraklı plajları, 52 adet koyu ve tarihi hazinesi Knidos Antik Kenti ile Datça şimdi, sakinliğini koruduğu yıllara inat turistleri mıknatıs gibi kendine çekiyor. Yarımadayı bilmeyen ve gezip görmek isteyenlerin aklına gelen ilk soru ise “Datça’da nerede kalınır” oluyor, haliyle… Datça otelleri ziyaretçilerin istek, beklenti ve zevkleri doğrultusunda pek çok seçenek sunuyor. Örneğin sükunet istiyorum ama merkeze de uzak olmak istemiyorum diyorsanız Mesudiye Mahallesi tam size göre… Ayrıca liman mevkiinde bulunan Sevgi Yolu ve Kumluk Yolu da merkezde konaklamak isteyenler için iyi birer alternatif. “Tamamen doğanın içinde olayım” diyenlerdenseniz Ovabükü ve Hayıtbükü’nde konaklayabilirsiniz. Doğayla kucak kucağa olan Palamutbükü’ndeki Datça otelleri ise lüks butik tesislerinden pansiyonlarına dek pek çok konaklama seçeneği sunuyor. Palamutbükü’nde, lebiderya bir konumda bulunan Otel Mavi Beyaz, mavinin en güzel tonlarını sunan denizi ve eşsiz kumsalıyla huzur bulmayı isteyenler için oldukça ideal. Begonvillerle süslü eski taş evleri ve taş sokaklarıyla Eski Datça Mahallesi de yarımadanın kültürel atmosferini yaşamak isteyenler için bir diğer seçenek. Tarihi dokusu henüz bozulmamış, dağ yamacında bir orman köyü olan Reşadiye ise huzur depolamak ve kafa dinlemek isteyenler için harika bir seçim olabilir.

Datça otelleri farklı konaklama seçenekleriyle ziyaretçilerini ağırlamaya hazır ancak yarımadada, doğayla tümüyle iç içe olmak isteyenler için kamp alanları da mevcut. Maceraperest bir arkadaş grubu ile çadırlarınızı kurup bu kamp alanlarını şenlendirebilirsiniz.

Büyük ölçekli oteller pek çok lüks hizmet avantajını bünyesinden barındırıyor olabilir. Ancak butik otelin atmosferini bir kere soluyanlar, bu otellerin sıcak, doğal ve samimi havasından bir daha vazgeçemiyor. Datça butik otelleri bu keyfi yaşamak isteyenler için pek çok seçenek sunuyor.

Kendine has özellik, hizmet ve yemekleri ile butik oteller, özgün deneyimlere açık tatilcileri kendisine çekiyor ve tatilini samimi ve mütevazı bir mekanda geçirmek isteyenler, her zaman butik otellerden yana tercih yapıyor. Butik oteller, misafirlerine hayatın içinde olma imkanı sunuyor ve ziyaret edilen kentin ruhunu yaşatıyor. Datça butik otelleri ise beldenin ruhunu yaşamak isteyenlerin vazgeçilmezi. Üstelik Datça’da herkesin beklentisine cevap vermeye hazır pek çok butik otel mevcut.

Genellikle butik oteller, klasik oteller kadar büyük olmadıkları için temizlik ve hijyen sıkıntısı da yaşanmıyor. Ayrıca küçük ve samimi yapısından dolayı butik otellerde son derece kaliteli bir hizmet anlayışıyla karşılaşmak mümkün…

Butik oteller misafirlerine doğal bir ortam sunuyor. Pek çok butik otel mobilyalardan otel tekstiline, dekorasyondan mimariye kadar her detayında yerel ve yöresel izler barındırıyor. Datça butik otellerinin pek çoğu bu beklentiyi karşılıyor. Hepsi bir yana ziyaretçilerini Palamutbükü’nde kucaklayan Otel Mavi Beyaz; Ege mavisi pencereleri ve beyaz badanasıyla Datça butik otelleri arasında fark yaratıyor. Otel Mavi Beyaz’ın renklerindeki uyumu, o coğrafyaya özgü bir bitki olan begonvillerin kendine özgü pembesi taçlandırıyor.

Butik otellerin konaklayanlara sunduğu tek özgünlük dekorasyon değil elbette; bu oteller aynı zamanda yöresel damak tadıyla da öne çıkıyor. Beslenme konusunda günümüzün anahtar kelimesi olan “doğallık”, kendine en çok butik otellerin mutfaklarında yer buluyor. Datça butik otelleri; yörenin lezzetli zeytini, köylü kadınların elinden çıkmış ekmeği, ev yapımı envaiçeşit peynir ve reçeliyle, şehir hayatında bulamayacağınız doğallık ve tazeliği garanti ediyor.

Butik otel seçerken tazelik ve doğallığı ön planda tutan, yörenin tarihi dokusunu ve geleneklerini yansıtan butik otellerden yana tercih yapmak önemli… Aksini zaten şehirde de bulabilirsiniz. İşletmeciye kolay erişebilirlik de butik otel seçiminde çok önemli bir faktör. Büyük ve standart otellerde de karşılaşılabilen küçük sorunlar böylelikle butik otellerde daha kolay çözülüyor. Tercihinizi, size doğallık ve konforu bir arada sunan butik otellerden yana yaparsanız hem beldenin ruhunu daha iyi hissedebilir hem de daha sıcak bir ortamda konaklamış olursunuz. Datça butik otelleri, özellikle de Palamutbükü’ndeki Otel Mavi Beyaz, misafirlerine tam da bu imkanı sunuyor

Datça’nın doğayla iç içe huzur dolu koylarında konaklamak isteyenlere Palamutbükü otelleri kucak açıyor. Ege’nin kalabalık ve popüler rotalarından uzakta, Datça’ya gönlünü vermiş şair Can Yücel’i anımsayıp “başka türlü bir şey benim istediğim” diyenlerdenseniz dümeninizi Palamutbükü’ne kırın.

Datça, Ege ruhunu her adımda hissedebileceğiniz bir yarımada… Sadece yazın değil yılın her mevsiminde ziyaretçilerini bembeyaz plajları ve mavinin en güzel tonlarıyla kucaklıyor. Ege ve Akdeniz’in birbirine sarıldığı noktada yer alan ilçe, binlerce yıl önce Kayralılar, Lidyalılar, Dorlar, Mikenler ve hatta Perslere bile ev sahipliği yapmış. Knidos Antik Kenti, Datça’nın binlerce yıllık geçmişini kanıtlayan tarihsel bir hazine niteliğinde… Çiçek kokuları ile insanı sarhoş eden Eski Datça ise tarihi taş evleri ve masalsı sokaklarıyla kültürel bir gezi yapmak isteyenleri mıknatıs gibi kendine çekiyor.

Ulaşım sebebiyle Ege’nin pek çok şehrine göre bakir kalan ilçe, yöresel adıyla “bük” denilen koylarla dolu. Datça’nın cennet koylarının en ünlüsü olan Palamutbükü; havası, suyu ve toprağıyla adeta insanın ömrüne ömür katıyor. Badem ve zeytin ağaçlarıyla dolu bahçelerin maviliklerle buluştuğu sahilinde sıralanmış Palamutbükü otelleri ise ziyaretçilerine aradıkları huzuru sunuyor.

Yarımadanın Akdeniz’e bakan yüzünde yer alan Palamutbükü; Ovabükü ve Hayıtbükü ile birlikte “üç güzeller” olarak anılıyor. Mavi ve yeşilin birbirini muhteşem şekilde tamamladığı bir koyda ziyaretçilerini bekleyen Palamutbükü otelleri; zeytin, çam ve badem ağaçlarının gölgesinde dinlenmek isteyenlerin adresi oluyor. Lebiderya bir konumda bulunan, begonvillerle süslü Otel Mavi Beyaz ise denizin sonsuz maviliğine açılan odalarıyla Palamutbükü ile bütünleşmek isteyenler için en doğru tercih.

Palamutbükü otelleri, Ege’nin farklı rotalarındaki hareketli eğlence mekanlarının aksine sessizliği ve huzuru arayanlar için oldukça ideal. Hem Datça’nın kent merkezine bir minibüslük mesafede olması hem de antik kalıntılara yakınlığı Palamutbükü’nü ayrıcalıklı kılıyor. Bir kere girildikten sonra kendini unutturmayan tertemiz denizi de cabası… Koy, upuzun sahilinde sıralanmış lokantaları, barları ve çay bahçeleriyle keyifli vakit geçirmek isteyenlerin aradığı her şeyi bünyesinde barındırıyor. Kaliteli ve güler yüzlü hizmeti ile Palamutbükü otelleri sadece yazın değil; yılın her mevsiminde huzuru doğada arayanlar için ideal.

Ege’nin cennet koyları arasında saf bir güzellikle ziyaretçilerini bekleyen Datça Palamutbükü, adeta insana huzur vermek için yaratılmış… Ege ile Akdeniz’in birbirini kucakladığı noktada yer alan Datça Palamutbükü’nde denizin kusursuzluğunu doğanın mükemmelliği tamamlıyor. Datça’ya yolunuz düşerse Palamutbükü’nü görmeden dönmemeniz için 4 nedeni bilmek ister misiniz?

HUZUR, HUZUR, SONSUZ HUZUR…

Belli ki toprak ve bereket tanrıçası Demeter, Datça Palamutbükü’ne çok cömert davranmış… Palamutbükü de kendisine bahşedilen havanın, suyun ve toprağın kıymetini sükunetle korumuş. Gece yarılarına aldırmayan gürültülü kulüplere ve tozu dumana katan kumsal partilerine kurban gitmeyen bir tatil istiyorsanız, Datça’nın Palamutbükü Koyu size kucak açmaya hazır. Bu koyda eğlenmek için yorulmak yerine, dinlenirken eğlenmenin tadına varacaksınız.

DENİZİN EN BERRAK, SERİN VE MAVİ HALİ

Palamutbükü’nde nerede olursanız olun güneş aynı görkemle batıyor. “Denizi ayrı deniz, havası ayrı hava…” satırlarını büyük ihtimalle Datça için yazmış, Can (Yücel) Baba. Ama Datça Palamutbükü’nün berrak, serin ve alabildiğine mavi sularına dalanlar, diğer tüm denizleri unutuyor. Doğayla böylesine kucaklaşan bir denizi sevmemek mümkün değil…

MANZARANIZDA MASMAVİ DENİZ VAR

Datça Palamutbükü’nde çarpık yapılaşmaya rastlayamazsınız. Yapılar en fazla 2-3 katlı apart otellerle sınırlı ki onlar da gözü rahatsız etmiyor. Sahil yolu pansiyon ve oteller ile denizi birbirinden ayırıyor. Yani konaklayacağınız yer ve deniz arasında hiç mesafe yok. Özellikle sahilin en iyi yerinde konumlanmış olan Otel Mavi Beyaz’ın tesise özel bembeyaz plajı Beyaz Beach’in berrak sularında tüm dünyayı geride bırakıp mavilikleri kucaklayacaksınız.

EGE’YE VE TATLARINA DOYMAK İÇİN…

Badem, badem ezmesi, ballı badem, bademli ekmek, bademli tatlı… Bademden yapılmış pek çok şeyi tatmak mümkün Datça’da… Ev yapımı ve doğal, mis gibi Ege kokan lezzetleri, Palamutbükü’nde eşsiz bir doğayı seyrederek tadacaksınız. Biraz keyif insanıysanız ve lezzetten haz alanlardansanız Datça Palamutbükü’ndeki her yemek sizin için bir şölene dönüşecek. Özellikle Otel Mavi Beyaz’ın gurme restoranı Deli Zeytin, damak tadında mükemmeli arayanlar için çok özel lezzetler sunuyor. Deli Zeytin Restoran’da her daim balığın en tazesini ve ev yapımı özel tatlıların en lezizini bulabilirsiniz. Palamutbükü’nde incirin ve zeytinin tadı damağınızda kalır; adaçayı kokusu başınızı döndürür. Kısacası Datça Palamutbükü’nün doğası bir yana tatları ve kokuları sizi sarhoş etmeye yeter de artar bile…

Datça tatili, alabildiğine masmavi bir deniz ve yemyeşil bir doğanın içinde huzuru koklamak demek… Tipik tatil yörelerinin gürültülü eğlencesi ve keşmekeşini bir kenara bırakıp yeryüzündeki cenneti görmek isteyenler Datça’da tatil fikrinin peşinden gidiyor. İşte Datça’da tatil yapmanız için 4 neden…

DATÇA HALA BAKİR, SAKİN VE GÜZEL

1970’li yıllara kadar Datça Yarımadası’na sadece deniz yoluyla ulaşılıyordu. Türkiye’de karayollarının gelişmesiyle ulaşım imkanları gelişti; bu durum Datça tatilinin yolunu açtı. Ulaşımın belli bir zamana kadar elverişli olmaması; Datça’nın, Ege’nin diğer tatil beldelerine göre bakir, sakin ve huzurlu kalmasını sağladı.

EGE’NİN EN GÜZEL KOYLARI DATÇA’DA

Palamutbükü, Hayıtbükü, Ovabükü, Kızılbük; sadece Türkiye’de değil dünyada da parmakla gösterilen koylardan… Datça’nın koylarını ziyaret edenler, mavinin en güzel tonlarına karışan incecik beyaz kumları görünce adeta büyüleniyor. Datça’da tatil yapanların uğrak noktaları olan bu koylar, yaz-kış güzelliğini koruyor. Koyların yanı sıra kekik ve adaçayı kokan, begonvillerin süslediği taş evler ve daracık taş sokakların bulunduğu köyler; Datça’da enfes bir tatil için ziyaretçilere çağrıda bulunuyor.

ÜÇ B’NİN LEZZET KENTİ: BAL, BADEM, BALIK…

Datça’nın sadece denizi ve kumu değil, havası da şifalı… Bitki örtüsünün bakirliği, bölgede oldukça doğal ve kendine özgü besin kaynakları yaratmış. Şifalı otlar ve taze bitkilerle yapılan yemek ve mezeler akşam sofralarını; evaiçeşit meyve sebzelerle hazırlanan reçel ve marmelatlar mükellef kahvaltıları süslüyor. Doğa ve şifa, Datça’da tatil yapmak için başlı başına bir neden. Datça özellikle bal, badem ve balık konusunda iddialı… Datça’da tatil yapanlar, bol oksijenin açtığı iştahlarıyla balın, balığın ve bademin en lezzetlisinin ve tazesinin tadına varıyor. Hele ki Datça hurması, beldeye özgü endemik tatlardan biri… Kekik, adaçayı ve badem çiçeklerinin rayihası, Datça’nın insanın ömrüne ömür katan havasını nota nota güzelleştiriyor.

TARİHİN İZİNİ SÜRMEK İSTEYENLER İÇİN KNİDOS

Datça tatilini bir de tarihsel mirasla zenginleştirmek isteyenler Knidos Antik Kenti’nin yolunu tutuyor. Knidos Antik Kenti, özellikle kültür tatilinin peşinde olanların es geçemeyeceği bir yer. Antik kent, tatilcileri mıknatıs gibi kendine çekiyor. Büyük ve küçük iki amfi tiyatro, akropol, odeon, Dionysos Tapınağı, İyon büstleri ve Korint Tapınağı; Knidos Antik Kenti’nde, bin yıllık görkemli bir tarihin bekçiliğini yapıyor. Knidos Antik Kenti’ne yapacağınız ziyaret ile Datça tatilini bir kültür turuna dönüştürebilirsiniz.

Daha mütevazı daha sakin bir tatil geçirmek için butik otel ideal bir seçim. Ancak hem paranızın hem de tatilinizin çöpe gitmemesi için butik otel seçerken dikkat etmeniz gereken birtakım hususlar var.

KRİTERLERİNİZİ BELİRLEYİN

Harika tatil planları yapmış olabilirsiniz ancak güne güzel başlamak ve konforlu bir tatil için kusursuz bir konaklamaya ihtiyacınız var. Bir butik otelden beklentiniz nedir? Konfor mu, hijyen mi, yoksa sadece huzur mu? Ya da hepsini bir arada mı istersiniz? Hayallerinizdeki butik otel, bu sorunun cevabı ile ortaya çıkacak. Yani öncelikle bütçenizi, zevklerinizi ve beklentinizi belirleyin. Sonra sıra “şu butik otel bu imkanları sunuyor” demeye gelsin.

ÖNCELİK FİYAT DEĞİL HİZMET

Butik oteller, yuva sıcaklığının yanı sıra beş yıldızlı otellerin sunabileceği konfor ve imkanları da sunabilir. Fiyatları da bulunduğu yere, zamana ve konaklayanlara sunulan hizmete göre değişir. Önceliğiniz “ucuz”luk değil “hizmet kalitesi” olmalı. Çünkü konaklayacağınız yerden kaynaklanan tatsız sürprizler ve beklenmedik sorunlar sizi tatile çıktığınıza pişman edebilir.

GÜLER YÜZ VE SAMİMİYET

Konaklamak için neden bir butik otelitercih ettiğinizi hatırlayın. Çünkü doğal ve samimi bir ortam istediniz. Seçtiğiniz butik otelin hem dekorasyon ve mimari olarak hem de konaklama açısından butik bir hizmet vermesi gerekiyor. Bir butik otelmisafirlerine sıcak bir atmosfer, güler yüzlü ve adı gibi butik bir hizmet sunmalı.

ÇEVRECİ OTEL KONSEPTİ

Butik otel seçerken doğallıktan yana olan çevreci işletmeleri tercih ederseniz günün sonunda kazanan siz olursunuz. Otelin çöpleri ayrıştırması, bulunduğu bölgede yaşayan sokak hayvanlarına yaklaşımı, temizlik esnasında doğa dostu temizleyici ve deterjan kullanması, misafirlerine yaklaşımı konusunda da önemli bir gösterge… Doğaya ve canlılara saygı gösteren bir işletme, misafirlerine de saygı ve güler yüz gösterecektir.

TAZELİK VE DOĞALLIK GARANTİSİ

Doğallık demişken butik otelin mutfağının da doğal ürünler içermesi büyük önem taşıyor. Tatilciler genellikle, “fırsat bu fırsat” diyerek yaptıkları tatillerde meyvenin ve sebzenin dalından yeni koparılmış halini tatmak ister. Gitmeyi düşündüğünüz butik otel size bu hizmeti verecek mi, masanıza yörenin meşhur lezzetlerinden bir iki çeşit gelecek mi; bunlar, keyifli bir tatili daha da güzel kılacak küçük ayrıntılar çünkü… Kahvaltı ve diğer öğünlerde sunulan yemeklerin malzemesinin taze, doğal ve hormonsuz olmasına özen gösteren butik otelleri hiç kaçırmadan listenize almanızı tavsiye ederiz.

SELİMİYE OTELLERİ

Ege’nin belki de son saklı cennetini yaşamak isteyenleri bekliyor Selimiye otelleri… Son yıllarda yıldızı oldukça parlayan Selimiye, huzuru arayan tatilcilerin listesinde, ilk sıralarda yer alıyor.

Marmaris’in Selimiye’si, yeşilin maviye karıştığı bir balıkçı köyü… Güzel olduğu kadar huzurlu, görkemli olduğu kadar da gizemli bir yer. Selimiye’yi ziyaret edenlerin köyden keyif alması için çok fazla şeye ihtiyacı yok. Bir şezlong, bir masa, bir iskemle yeterli. Selimiye’nin doğası tam da Ege’nin cömertliğine yakışır şekilde, gölgelerin en serinini, rüzgarın en ferahını, gün batımlarının en şiirselini sunuyor insana. Selimiye otelleride doğanın mükemmelliğini, konforlu ve temiz bir konaklama ile taçlandırıyor.

Selimiye, Hisarönü Körfezi’nde yer alıyor. Oldukça güvenli bir koy olmasıyla tanınıyor. Köy, fırtınalı havalarda teknelerin kötü koşulları atlatmak için inzivaya çekildiği sığınak olarak nam salmış. Zamanla ünlenen köy, misafirlerini, Selimiye otellerinin konforlu atmosferinde ağırlıyor. Selimiye otellerinin işletmecilerinden, köye dair pek çok hikaye dinleyebilirsiniz.

ULAŞIM ZOR AMA YOL MANZARA ENFES

Çarpık yapılaşma ve popüler uygulamalar fırtınasına kapılmamış olan Selimiye otelleri, mütevazı ve sakin bir tatil arayanlara istediğini veriyor ve köyün, aslını yitirmeden turizmden beslenmesini sağlıyor. Ulaşımın zor oluşu Selimiye’yi popüler tatil yörelerinin yaşadığı acıklı dönüşümden korumuş. Yine de 45 kilometrelik Marmaris yolunun 50-60 dakika kadar süreceğini belirtmekte fayda var. Ancak şuna eminiz ki yol boyunca size eşlik eden muhteşem manzarayı görünce “buna gerçekten değer” diyeceksiniz.

TEKNE TURU İLE EN GÜZEL KOYLARA SELAM VERİN

Selimiye‘de ziyaretçiler çevre koyları keşfetmek için adeta taksi bulur gibi tekne veya yat bulabiliyor. Siz de tekne turu yapmak istiyorsanız günün erken saatlerini ya da gün batımını tercih edin. Gördüğünüz rüyadan uyanmak istemeyeceksiniz. Tekne turu sayesinde günü denizde başlatıp denizde bitirebilirsiniz. Marmaris’in inci gibi koylarını gezerken gözünüzün alabildiği tüm maviliği ruhunuza depolamak isteyeceksiniz. Tekne ile Tavşan Adası, Kamelya Adası, Aşk Adası ve Bencik Koyu’na uğramak iyi fikir. Keyifli bir gün batımının ardından gezinin tatlı yorgunluğunu Selimiye otellerinin konforlu ve temiz odalarında atabilirsiniz.

EGE’NİN SAĞLIKLI LEZZETLERİ DAMAĞINIZDA İZ BIRAKIR

Selimiye’de keyifli vakit geçirmek isteyenler için kendine özgü, yaratıcı ve doğallıktan yana birçok mekan var. Ekşi mayalı köy ekmeklerinden zeytinyağlı çöreklere, bademli kurabiyeden keçi sütünden yapılma tatlılara kadar Ege’nin damakları şımartan lezzetlerini değişik konseptlerde tadabilirsiniz. Ekmeğini bir zamanlar sadece denizden çıkaran bu köyde, taze Ege balığına doymadan dönmeyin deriz. Selimiye otelleri Ege’den miras aldığı tazelik ve doğallığı, bir hazine gibi hala koruyor mutfağında.

Datça butik otel, Datça palamut bükü bölgesinde bulunan butik otelimiz, tüm beklentilerinizi karşılayacak özelliklerde dizayn edilmiştir. Sessizliğinden doğasına, denizinden yemeklerine kadar her detay butik otel beklentinizi karşılayarak size unutulmaz bir butik tatil yaşatıyor.

Butik otelimiz tüm Datça koylarını gezebileceğiniz Datça’yı keşfedebileceğiniz konumu ile aradığınız tatili size yaşatmayı bekliyor.

Datça’da iddialı servis ve hizmet anlayışımız ile Datça butik otelleri içinde en fazla ödüle sahip olmanın mutluluğu ve gururunu yaşıyoruz. Datça Butik otel fiyatları segmenti içinde, fiyat kalite ölçeğinde tüm rakiplerimizi geride bırakıyoruz. Butik bir otel olarak sizlere konforu üst düzeyde sunarken, çok değerli olan tatile ayırdığınız zamanın sorunsuz ve unutulmaz geçmesi için çalışıyoruz.

Datça’ya özel deniz ürünleri ve mutfağıyla damağınıza unutulmaz tatlar yaşatacak olan otelimizde, butik otel beklentilerinizin tamamına ulaşmış olacaksınız.

Tam da zamanıdır şimdi çağla hasadının. Badem güzeli beyaz kış çiçeği; Mart ayında yeşile bırakır bahar gelince dallarını. Tarlalar alabildiğine badem ağacıdır buralarda.

Bu görsel şölene Datça’da rastlarsınız ancak. Badem oluşturur Datçalıların gelirinin büyük bir kısmını. Herkes tarlalardadır şimdi Mart zamanı. Heybesini alan çıkmıştır bir badem ağacına.

Datça’nın diğer yerleşim yerlerine göre güneşin daha çok ısıttığı, sıcak Palamutbükü iklimi sunar ilk mahsulünü. Akdeniz ikliminin çam ormanlarında yağış alan bu güzel bölgede çok verimli geçer hasat zamanı. Kurak geçen kış mevsimleri azaltsa da mahsulü, devam eder dalından toplamanın keyfi halk arasında.

Bademin üç halinden ilkidir Çağla. Mahsulü ilkbaharda olan hafif ekşimsi, kıtır kıtır yemesi lezzetli bu yemişi toplamaz, dalında bırakırsanız; kurumaya yatar. Temmuz Ağustos aylarında Yaş Badem, kalan diğer aylarda da Badem olarak karşınıza çıkar. Taptaze bu yeşil yemişleri dalından yemenin yanı sıra evlerinizde turşusu yer alırken, masalarınızda da çorbasına, zeytin yağlı yemeğine, çağla taratoruna yer verebilirsiniz.

Hadi geçmeden buralarda hasat zamanı birlikte dalından toplayalım çağlaları.

Knidos; bilim, mimarlık, sanat ve şarabın kenti. Tanrıçaların, kralların ve bilim insanlarının diyarı… Güneşin koynundaki antik şehir…

Bir kent hayal edin; binlerce yıllık antik bir kent. Mermer sokaklarını adımlayıp sıcaktan bunaldığınızda kendinizi tarihi limanından ister Ege ister Akdeniz’in eşsiz denizine bırakacağınız, maviyle kucak kucağa bir kent. Datça Yarımadası’nın kalbinde saklı tarihsel ve kültürel bir hazine olan Knidos; tarih boyunca bilim, mimarlık ve sanatla iç içe olmuş. Ünlü matematikçi, fizikçi, mimar ve yasa koyucu Eudoksus, ünlü ressam Playgnotes, doktor Euryplon, dünyanın 7 harikasından biri sayılan İskenderiye Feneri’nin mimarı Sostrostos burada yaşamış. Ünlü heykeltıraş Praksiteles, dünyaca ünlü Afrodit heykelini MÖ 4. yüzyılda burada yontmuş. Dönemin en önemli bilim insanlarından doktor Euryphon ve öğrencileri, zamanının ikinci büyük tıp okulunu Knidos’ta kurmuş.

Tarihçi Strabon’un kıyıdan akropolise doğru yükselen bir tiyatroya benzettiği Knidos’un bilim ve sanattaki öncülüğünün izlerine, kentin; Stoa, Kent Surları, Küçük Tiyatro ve Apollon Karneios Kutsal Alanı gibi bölümlerini gezerek tanıklık edebilirsiniz.

Mitolojilere konu olmuş, tarih boyunca aşkla ve güzellikle birlikte anılmış eşsiz bir koy, Palamutbükü…

Datça sadece doğasıyla efsaneleşmiş bir belde değildir. Yunan mitolojisine konu olmuş, tanrılara, tanrıçalara evsahipliği yapmış eşsiz bir coğrafyadır. Palamutbükü Koyu ise tanrıların kralı Zeus’un büyüleyici güzellikteki kızı aşk tanrıçası Afrodit’in, denizin köpüklerinden doğduğu Knidos’un hemen yanı başındadır. Palamutbükü’nün 2 kilometre uzunluğundaki kum ve çakıl karışımı bembeyaz sahili, denizin ve göğün ufuk çizgisinde birleşen mavisiyle bütünleşmiştir adeta. Güneşin tatlı oyunları sayesinde gün boyunca mavinin binbir tonuna tanıklık edeceğiniz bu deniz öyle berraktır ki birkaç metre öteden bile dibindeki taşları sayabilirsiniz. Greenpeace tarafından Ege ve Akdeniz çanağındaki en temiz kıyı seçilmiş olan Palamutbükü; badem, çam ve zeytinlerle bezeli sahili, bol oksijenli tertemiz ve nemsiz havası ve yaz sıcağını hissettirmeyen tatlı rüzgarıyla doğanın tüm güzelliğini ayaklarınızın altına serer.

Datça’nın batısında, yarımadanın güneyinde, Datça merkeze 25 km mesafede bulunan; adını bölgedeki palamut ağacından almış olan Palamutbükü, hiç kuşkusuz Datça’nın en güzel koyudur. Huzurun diğer adı olan Datça’ya gelin ve tüm bu anlattıklarımızı kendi gözlerinizle görün. Palamutbükü otelleri arasında şık mimarisi, kaliteli hizmeti ve konforlu plajıyla öne çıkan Otel Mavi Beyaz’da mutluluğa konuk olun.

Baharın yeni günü (Nevruz) ile havalar ısınmaya, karlar erimeye, ağaçlar çiçeklenmeye, toprak yeşermeye, göçmen kuşlar yuvalarına dönmeye başladı.

Anadolu, Orta Asya ve çeşitli coğrafyalarda farklı inanışlarla kutlanan Nevruz; kıştan çıkış, baharın yeni günü anlamı taşımaktadır. Bazı inanışlarda yılın yeni günü, bazı toplumlarda da doğanın uyanışı, bahar bayramıdır. Ve her toplumda çıkış sebebi bir birinden farklıdır.

Türkler için, baharın gelişinin kutlanmasının yanı sıra Göktürklerin yeniden doğuşunu anlatan Ergenekon Destanı’ndan kaynaklandığı biliniyor.

Destana göre dik yamaçlı dağlarla çevrili bir vadide 400 yıl kalan Türklerin dağın demir kısmını eriterek kendilerine yol açtıkları, çıktıkları günün 21 Mart olduğu anlatılıyor. Nevruz’un bu nedenle kutlandığına inanılıyor. Nevruz, bu coğrafyadaki insanları birbirine kenetleyen, birlik ve beraberliği pekiştiren bir gündür.

Baharın neşeli, cıvıltılı günleri ve havaların ısınması da, mahallenin Nevruz bayramını, ritüellerle, sofralar kurarak, ateşler yakarak, bir arada keyifle, beraberlikle kutlamasını sağlar.

Biz de, Akdeniz sıcaklığının yaşandığı, Ege’nin tatlı meltem esintisinin tenimizi okşadığı, baharı karşıladığımız Palamutbükü’nde gerçekleştirdik ritüellerimizi.

Otel Mavi Beyaz’ın mutfağında yöreye özgü lezzetlerle 7 çeşit birbirinden enfes tatlarda donatılan masamızda tüm grup hep bir aradaydık. Yılımız bolluk ve bereket içerisinde geçsin istedik. Şarkılar söyledik, şiirler okuduk. Baharın gelişini neredeyse yaz coşkusuyla kutladık. Ateş yakıp, üzerinden atladık. Bazı inanışlarda olduğu gibi; yılın yeni gününe her şeyden olarak arınmış girmek için.

Birçok farklı inanışın ayrı tarihlerde farklı kutlamalarındaki aynı amaç olan; birlik, beraberlik, mutluluk, neşe için yine tüm ekip bir aradaydık..

Datça yarımadasına ulaştığınız o kıvrımlı yollar Palamutbükü koyuna doğru devam eder.

Yine çam ormanlarının kokusu arasında devam eden yol, Palamutbükü koyuna geldiğinizde yerini bozkır dağlara bırakır.

Datça Reşadiye mahallesinden Knidos tabelasından sağa döndüğünüzde cennet koyun alır götürür sizi. Yaka köyüne ulaşır, Yaka Köy camiinden sola kıvrılırsınız.

Şanslıysanız, Şubat ayında gelenler görmüştür; yol üzeri beyaz gelin kış badem çiçekleri süsler yolculuğunuzu. Bir durup resim çektirmeden geçmek istemezsiniz.

Başladınız mı yokuştan aşağı sallanmaya bir kare fotoğraf daha almak istersiniz. İşte karşınızda Palamutbükü adası. Gördüğünüz manzara; kuş bakışı badem ağaçlı tarlaları, evleri, Datça’nın en uzun plajı ve adası.

Ege ile Akdeniz’in buluştuğu, Türkiye’nin en uç noktası olan Datça yarımadasının 2 km’lik en uzun sahil bandına sahip Palamutbükü koyu’dur.

Greenpeace tarafından her 5 yılda bir alınan toprak örnekleri sonucu en temiz sahil bandına sahip Datça yarımadası olsa da Palamutbükü denizi bu çanaktaki en temiz koy olarak bilinir. Uzun ve açık bir koy olması ve rahatsızlık vermeyen sürekli devam eden bir akıntı olması sebebiyle her daim temizliğini ve berraklığını korumaktadır.

2 km’lik sahil bandında 100’ün üzerinde işletmeye rastlayabilirsiniz. Konaklama yeri (otel, apart, pansiyon vb.), kafe, restoran, market, süper market, köy ürünleri ve daha bir çoğu.

Bunların içerinde de en şanslı plaja sahip olan Otel Mavi Beyaz’dır. Koyun en solunda, limandan ve teknelerden uzak olması en büyük şansıdır. Ve otelin özel arıtma sistemi olması plajının, denizin daha da temiz ve berrak olmasını sağlamaktadır. Bu nedenle her derler; “Otel Mavi Beyaz’ın denizine girmeden, denize girdim demeyeceksiniz.”

Yaka köy’e bağlı bu koy Çeşme köyle de iç içedir. Bir yanında Mesudiye komşu olurken, bir tarafında da Knidos yolu görünür.

Mesudiye’ye uzanan yolu üzeri birbirinden turkuaz, sizi içine alan koyları bulunur.

Zeytin ve badem yetiştirilen bu bölgede yerli halktan alacağınız yumurta, süt, peynir, badem, bal ve kekik de en doğal, organik ürünler olacaktır.

Doğası, denizi, yaz esintisi ile tatiliniz için seçeceğiniz, turkuazın binbir tonu ile cennetinin köşesi Palamutbükü koyu üstünde yer alan Yaka köy UKSA sanat merkezini de ziyaret etmeden gitmeyin deriz!